Aidin Salih Hanımefendi'nin bir talebesinin yaptığı doğal doğumu anlatıyor:
‘Neden doğumda ölen kadın kalmadı biliyor musunuz?’ derdi Aidin hocam. ‘ ...Çünkü şehadete layık kadın kalmadı.' Aidin hocam bana doğumumu yazmamı söylemişti, demek ki kendisinin vefatından sonra nasip olacakmış.
30 senelik ömrümde yaşadığım en özel en güzel anlardan ve anılardan birisiydi 2. doğumum. Doğum yapmak sadece dünyaya bir bebek getirmek değildi işte. Doğum fıtrata teslim olmak... Fıtratın Yöneticisine, Yöneticinin de kanunlarına dayanıp güvenmekti.
2. çocuğuma hamileydim. Hiç doktora gitmemiştim. Kız mı erkek mi olacak iki çocuğumda da bilmedim. Allah'ın vereceğine razı idik. Allah ne diliyorsa biz de onu dilemek istedik. Bu yüzden fazla merak da etmedik. Hiç ultrasona da gitmedik. Allah'ın 7 kat perde arkasına gizlediği bir canın cinsiyetini, ‘fazlasını eksiğini’ bir takım teknolojik aletler ile araştırmaya hiç sıcak bakmazdı Aidin hocam. Hatta tecessüs (casusluk) olarak nitelendirirdi. Hiçbir tıbbi ilaç veya vitamin de almadık. Her hamilenin demirinin düşmesinde de bir hikmet vardı. İki canlıyım diye yemeğe de abartmadım. Öyle güzel bir hamilelik geçirdim ki, öyle huzurlu, öyle rahat... Aidin hocam doğumda farklı bir özellik olmadığını, her şeyin ancak bir doğal süreç olduğunu söylerdi. Ben de bunun doğru olduğuna kalpten inandım.
Doğumda sadece eşim yanımda olsun istiyordum. Nitekim öyle oldu. Birinci doğumumda ebe gelmiş. Modern tıp eğitimi aldığı belli, çok fazlaca müdahalede bulunmuştu. Aynı hatayı tekrarlamak istemedim. Zaten doğum aşama aşama yönetiliyordu Rabbim tarafından. Sancılarım başladı, yalnızdım. Eşime haber verdim, geliyordu. Sancılar girdikçe ‘Ya hayrunNasirin’ dedim. Ve bir ara öyle bir istiğfar çektim ki hayatım boyunca böyle samimi istiğfar çektiğimi hatırlamıyorum. Hadis-i Şerif'te belirtildiği gibi doğum günahları döküyordu ve ben bu doğumumda bu Hadis-i Şerif'te anlatılana nail olduğuma inanıyorum.
Doğumun sonuna doğru eşim geldi. Ayaktaydım, Yahudi tıbbın öğretisine inat, ayakta doğum yaptım. 2 defa eşimin adını söyledim. ‘Benim adımı deme, Allah de’ dedi bana. Ve ben o ara ‘Ya Hayy’ diye zikretmeye başladım, gayri ihtiyari. Öyle kolay ve güzel bir doğum oldu ki, o anın feyzi ve bereketi beni aylarca Allah'a çok yakın hissettirdi.
Şu detayı da paylaşmak isterim. Bu doğumdan önce birkaç yıl burnumda kırmızı bir leke vardı. Aidin hocamın öğretisine göre burun kalp halini belli eder. Ben de şahsen bu lekeyi hep kalpte bir leke olarak görüyor ve doğuma kadar geçmesi için Allah'a dua ediyordum. Doğuma kadar geçsin ki, o an gelince en hazırlıklı halde olayım. Ama doğum başlamış, burnumdaki leke geçmemişti. Doğumdan hemen sonra geçeceği de hiç aklımın ucundan geçmemişti. Günahlarıma kefaret gibi doğumdan hemen sonra silinip gitti.
Bu doğum ile anladım ki hayatımızın hangi safhasında ve hangi hal üzere olursak olalım, ancak fıtrata ve Allah'ın kanunlarına müdahale etmedikçe kazanabilir ve bu noktada mütevekkil olabiliriz. İlahi kanunlara müdahale etmemenin imanî bir mesele olduğunu ben Aidin hocamdan öğrendim. Hep bunu öğretti bize, Allah'a güvenmeyi öğretti. Ahir zamanda müslümanlığımızı ve hatta insanlığımızı bu şekilde elimizden almaya çalışanlara karşı tek başına ayakta duran değerli bir mücahide idi Aidin hocamız. Allah ondan binlerce kez razı olsun.
Şimdi ne zaman günahlara gark olduğumu hissetsem, doğumumdaki hali hasretle arıyorum. Vesile olan o büyük insana da gani gani rahmet diliyorum.
Aidin Salih'in bir talebesi
20.11.2014